İklim değişikliği, her kıtadaki her ülkeyi etkileyen çağımızın krizidir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2015 yılında kabul edilen 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri tüm ülkelerin 2030 yılına kadar sürdürülebilir kalkınmaya yönelik politikalarına rehberlik edecek ortak bir plan sunmaktadır. Aynı doğrultuda Paris Anlaşması da finans akışının geliştirilmesi yoluyla yeni bir teknoloji tanıtımı ve gelişmiş bir kapasite arttırımı ile iklim değişikliğine karşı küresel tepkiyi güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu uluslararası taahhütlere yanıt olarak Avrupa Birliği Komisyon'u Birleşmiş Milletler'in 2030 Gündemini, özellikle de BM'nin Sürdürebilir Kalkınma Hedeflerinin uygulama stratejisinin ayrılmaz bir parçası olan Avrupa Yeşil Mutabakatı'nı başlatmıştır. Rekabet hukuku bağlamında sürdürülebilirlik tartışmaları yakın zamana kadar, en önemlisi de Avrupa Yeşil Mutabakatı ışığında, çok fazla dikkat çekmemiştir. Aralık 2019'da başlatılan Avrupa Yeşil Mutabakatı, çevresel ve sosyal politika öncelikleri ışığında sürdürülebilir ekonomik büyüme için bir gündem belirleyerek Avrupa'yı 2050 yılına kadar ilk iklim-nötr kıta haline getirmeyi, sadece elektriği değil aynı zamanda binaları ve ulaşımı, tarımı ve sanayiyi de karbonsuzlaştırmayı amaçlamaktadır.
Şirketler, uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için rakip şirketler, tedarikçiler ve alıcılarla birlikte çalışmak durumundadır. Bununla birlikte, bu iş birlikleri bazı hallerde rekabet yasaklarıyla da şirketleri karşı karşıya bırakmaktadır. Rakip olan şirketler özellikle sürdürebilirlik hedeflerine ulaşmak maksadıyla araştırma ve geliştirme, üretim, satın alma, standardizasyon veya bilgi alışverişi gibi belirli alanlarda iş birliğini amaçlayan yatay iş birliği anlaşmaları yapmaktadırlar. Avrupa Birliği'nin İşleyişi Hakkında Antlaşma'nın (TFEU) 101(1) maddesi, şirketler arasında iç pazarda rekabeti kısıtlama amacı taşıyan veya fiili/potansiyel etkisi olan anlaşmaları yasaklamaktadır. Bununla birlikte, belirli koşullar altında, yatay iş birliği anlaşmaları rekabet yanlısı olabilir ve önemli ekonomik faydalar sağlayabilir. Yatay iş birliği anlaşmaları risk paylaşımı, maliyet tasarrufu, yatırımların artırılması, know-how'ın bir araya getirilmesi, ürün kalitesi ve çeşitliliğinin artırılması ve inovasyonun hızlandırılması için bir araç olabilir. Yatay anlaşmaların bu tür rekabet yanlısı etkileri için vazgeçilmez olan rekabet kısıtlamaları, anlaşmalar tüketicilere fayda sağladığı ve pazarda yeterli artık rekabete izin verdiği sürece, ABİHA Madde 101(3) kapsamındaki yasaktan muaf tutulabilir.
Yatay anlaşmaları düzenleyen mevcut Avrupa rekabet kurallarının gözden geçirilmesinin ardından, Avrupa Komisyonu (Komisyon) 1 Haziran 2023 tarihinde, Yatay Blok Muafiyet Tüzükleri (HBER’s) olarak anılan revize Araştırma ve Geliştirme Blok Muafiyet Tüzüğü (R&D BER) ve Uzmanlaşma Blok Muafiyet Tüzüğü'nü (Specilization BER) ve revize Yatay Kılavuz İlkeleri (Kılavuz İlkeler) kabul etmiş ve yayımlamıştır. Yatay Blok Muafiyet Tüzükleri ve Kılavuz İlkeler, yatay iş birliği anlaşmalarının AB rekabet hukukuna uygunluğunu kendi kendilerine değerlendirmelerinde şirketlere yardımcı olmak üzere açık ve güncel bir rehberlik sağlamaktadır
Son olarak şunu söyleyebiliriz ki, Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Anlaşma (TFEU)’nın m.101(3)'ün genel bir uygulaması yoluyla, HBER’lerde belirtilen koşullara uyan ve bir tür yatay anlaşma olarak kabul edebileceğimiz sürdürebilirlik anlaşmaları TFEU Madde 101(1)'in uygulamasından muaf tutulmaktadır. Kılavuz İlkeler ise HBER'lerin nasıl uygulanacağı ve diğer iş birliği anlaşmalarının (bilgi alışverişi, Ar-Ge anlaşmaları, üretim anlaşmaları, ortak satın alma anlaşmaları, ticarileştirme anlaşmaları, standardizasyon anlaşmaları ve standart şartlar gibi) nasıl değerlendirileceği konusunda rehberlik sağlamaktadır. Kılavuz İlkeler Komisyona, sürdürülebilirlik anlaşmalarının çeşitli kategorilerinin nasıl değerlendirileceğine ilişkin olarak da yol göstermektedir. Ayrıca Kılavuz İlkeler, ilgili tüm paydaşların katılımının sağlanması ve sürdürülebilirlik performansı için açık ve ölçülebilir hedefler belirlenmesi gibi sürdürülebilirlik anlaşmalarının rekabeti kısıtlama riskini en aza indirecek şekilde nasıl tasarlanabileceğine dair somut örnekler de getirmektedir. Yukarda arz ettiğimiz pozitif AB Hukuku ve doğal olarak bu mevzuatı uygulayan Avrupa Birliği Adalet Divanı Kararları, Avrupa Yeşil Mutabakatının çizdiği hedeflere ulaşmada Rekabet Hukukunun bileşenleri olarak ciddi katkı sağlamakta ve bu katkının derecesini de her geçen gün arttırmaktadır.