Rekabet hukuku, temel olarak piyasalardaki rekabeti korumayı amaçlayan bir hukuk dalıdır. Geleneksel olarak rekabet hukukunun temel amacının ekonomik olduğu kabul edilse de son yıllarda rekabet hukukunun sadece ekonomik faktörleri değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel faktörleri de dikkate alması gerektiği konusunda görüşler ortaya çıkmıştır. Özellikle, rekabet hukukunun gelir eşitsizliğini azaltma, küçük işletmelerin korunması, çevresel sürdürülebilirlik ve yenilikçiliği teşvik etme gibi ekonomik olmayan amaçları gözetmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu kapsamda sürdürülebilirlik, aynı zamanda bir rekabet hukuku sorunu olarak görülmektedir. Rekabet hukuku, çevresel etkilerin azaltılması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması konusunda önemli bir rol oynar.
Rekabet hukukunda piyasada süregelen rekabeti sınırlayıcı uyumlu eylem, anlaşma ve teşebbüs birliği kararlarının yanı sıra, hâkim durumun kötüye kullanılması ve hâkim durum yaratacak ya da mevcut hâkim durumu güçlendirecek birleşme ve devralmaların gerçekleştirilmesi yasaklanmıştır (RKHK m.4, m.6 ve m.7). Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca rekabete aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanan teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararlarının kanuni bazı şartları taşımaları halinde 4. madde kapsamı dışına çıkarılabileceği hususu aynı Kanunun 5. maddesinde “Muafiyet” başlığı altında düzenlenmiştir. Kurul, m.5 hükmünde belirtilen şartların gerçekleşmesi durumunda belirli konulardaki anlaşma türlerine bir grup olarak muafiyet tanınmasını sağlayan ve bunların şartlarını gösteren tebliğler de çıkarabilir.
Muafiyet verilebilmesi için aranılan şartlardan ilki, yararlı olmasıdır. Yararlı etkiler, malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanmasıdır. Bu şart oldukça soyut şekilde kaleme alınmış olup yararın büyüklüğü konusunda da bir kriter gösterilmemiştir. Bu şart içerisine çevresel sürdürülebilirlik amacıyla alınan önlemlerin dahil edilmesinin mümkün olup olmayacağı incelenmelidir. Tüketicinin yarar sağlaması şartında ise, tüketicinin sağladığı yararın adil, uygun ya da oranlı olması aranmamıştır. Rekabet Kurulu kararlarında karşılaşılan faydanın genellikle ekonomik olduğu ifade edilmekte ise de Kurul’un son dönemde vermiş olduğu bazı kararlarda ekonomik olmayan gerekçelerin de dikkate alındığı görülmektedir. Burada önemle vurgulanması gereken, tüketicinin çevresel sürdürülebilirlik politikaları neticesinde elde edeceği faydanın ekonomik olması gereğinin, kanun koyucu tarafından zorunlu tutulmamış olmasıdır. İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması ve rekabetin zorunlu olandan fazla sınırlanmaması da diğer şartlar arasında sayılmıştır. Son olarak, bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumun kötüye kullanması yasaklanmış olup (RKHK m.6) bu yasağın değerlendirilmesinde de ekonomik koşullarla birlikte sürdürülebilirlik politikalarının dikkate alınıp alınamayacağı belirlenmelidir. Sürdürülebilirlik politikalarının dünya politikasının merkezine oturduğu nazara alındığında, yasal düzenlemelerin sürdürülebilirlik ışığında değerlendirilmesi, içtihatların bu doğrultuda yerleşmesi bir gerekliliktir.